Bu sabah bir toplantıya katılmadan önce hemen hazırlamak istedim yazımı. Sonra bu toplantının sonuçlarına göre zaman sorunu yaşarım ve yetiştiremem diye düşünmüştüm. Yazım her şeyi bilen biri olarak Letonya maçı ile başlayıp, yine benim favori yarışmam Kim 500 Milyar İster ile devam edip, üniversite üzerine bir araştırma sonuçları ile son bulacaktı. Ben işimde bunları yaparken eşim kızlarımı biraz geç saatte okullarına götürüp, oradan da alış veriş için İçerenköy’ deki Carrefour alışveriş merkezine gidecekti belki. Sonra korkunç bir patlama sesi geldi. Bulunduğum yere göre tam o taraftan gelmişti ses. Hemen bulabildiğim tüm telefonlara sarıldım. O sırada konuklarım erken geldi. Konuşamadım. Aklım işte değildi. O anda insanlar hep en olumsuz şeyleri düşünüyor. Ana sınıfındaki küçük kızımın son Eskişehir yolculuğuna çıkarken yapıp verdiği resmin üstüne çizilmiş melek ve baba seni gece yolcuğunda melekler korusun sözleri, lokumum diye sevdiğim büyük kızımın yanakları geldi aklıma. Ve sonra aralıksız eşimin ve evin telefonlarını çevirdim. Yaklaşık 10 dakika sonra konuklarım “Sinan bey siz gidin, olmayacak bu toplantı” dedikleri sırada eşim aradı, “Okuldan aldım çocukları, iyiyiz, eve gidiyoruz” dedi rahatladım.
Ne kadar bencilce değil mi?
Ben ailemin sağlık haberini duydum ve işime dönebildim. Benim ailem iyiydi. Artık benim öncelikli sorunum bitmişti. Kaçımız bu rahatlamayı hissettikten sonra işlerimize döndük acaba? Bunun azımsanmayacak kadar çok olduğunu düşünüyorum. Oysa ben de o patlama noktasında olabilirdim. HSBC bankası Demirbank zamanından beri hizmet verdiğimiz bir kuruluş. Ben ve şirketteki arkadaşlarım defalarca o binaya gittik. O bölgede birçok firmanın genel müdürlüğü var ve birçoğu yine hizmet verdiğimiz kuruluşlar. Benim orada olmamam tamamen tesadüf. Benim örneğimi ne kadar artırabiliriz. Orada olmayanlarımızın çoğunun olmama nedeni sadece tesadüf. Ve bundan sonra hayatımızda tesadüfen olduğumuz bir yerde başımıza ne geleceği kavramı ile yaşayacağız. Ve bir şey olmadığı her anda, günde rahatlayacağız. Bana, benim yakınlarıma bir şey olmadı Tanrım sana şükürler olsun diyeceğiz ve normal yaşantımıza döneceğiz.
Biz bu kadar rahat olabilirsek eğer, o zaman teröristler bunu nasıl yapar, ne ruh halidir bu ve bunlar insan olamaz gibi hamasi sözler söylememizin de anlamı kalmıyor. Hepimizin içinde mini bir terörist yaşıyor veya yaşamayanında dahi onu kabullenecek ruh hali var. Bu akşam TV’lerde elimizde çekirdek çıtlayıp, gazozlarımızı içerek dahi seyredebiliriz bu olanları. İçimizden şükredip Tanrı’ya, dışımızdan atıp tutarak.
Terörün içimizdeki kaynağını kurutmak
Sayın okurlar, artık ölüme her zamankinden daha yakınız. Depreme, trafiğe önlem alabiliriz. (Tabii bunu da normal toplumlar için söylüyorum. Çünkü ona da önlem almıyoruz biz.) Ama teröre kısa vadede yapabileceğimiz bir şey gerçekten yok. Teröre karşı polisiye önlemler de işe yaramaz. Sadece eylemi zorlaştırır belki. Ama eğer kafaya takılmışsa ölmek ve öldürmek yapılabilecek fazla bir şey yok.
Ancak geleceğimiz için bir şeyler yapabiliriz. Çocuklarımızı şiddetten uzak sevgiyle yetiştirmeye çalışabiliriz. Önce kendilerine, sonra çevreye ve herkese saygılı olan bir nesil var edebiliriz. Şiddeti hayatımızdan her an ve her koşulda ve her şekilde uzak tutabiliriz. Bu gün meşhur prime time’lar her türlü şiddet öğesi içeren (adeta şiddeti kutsallaştıran) dizi ve filmlerle dolu. Sokakta yürürken çevrenizi duymaya görmeye çalışın, birbirimize tepkilerimiz nasıl. Bırakın birbirimize tepkilerimizi orada olamayan üçüncü bir kişiden bahsederken veya hatta içerisinde kişi bile olmayan bir olayı anlatırken ..... k......m sözlerini ne kadar duyduğunuzu düşünün. Medyamızda sayın, kaç tane şaka yaparken kendini veya arkadaşını, kardeşini babasının silahı ile öldürme haberi okudunuz? Töre için kaç genç kızımızı öldürdük? (Pardon öldürmedik. Hem onun hem kendimizin namusunu temizledik.)
Sonra diz boyu görgüsüzlüğümüzü, tatminsizliğimizi, fakirliğimizle birlikte iç içe geçmiş zevksizliğimizi, toplum olamamamızı, hiçbir kurumsal, sosyal ilişkiyi, süreci, organizasyonu başaramamamızı, bu başarısızlıklarımızın genel, başarılarımızın istisna olmasını ve bunun nedeninin de (nasıl oluyorsa) hiçbir zaman biz olamayacağımız saplantısını üst üste koyun. O zaman nasıl olur da bizim içimizden terör işbirlikçisi çıkmaz? Nasıl olur da sadece "bunlar insan olamaz, bizi yıldıramazsınız, biz yolumuza devam edeceğiz (nasıl yoldaysak)" gibi caf caflı sözlerle bu işin üstesinden gelebiliriz.
Sayın okurlar, bu sözlerim teröre kılıf bulma, terörü haklı gösterme vb çabası değildir. Bu mantalitedeki terörden en fazla zararı görme olasılığı olan insanlardan biriyim. Bu terörden korkuyorum, nefret ediyorum. Ama bu yaşadığımız gerçekleri değiştirmiyor. O zaman terörün elebaşısını ararken aslında her an içimizde yaşayan o kaynağı kurutmalıyız. (Bu yazdıklarım ne demokrasiden uzaklaşmak ve totaliter rejimlerle suni eşitlikleri sağlama amaçlıdır, ne de çok doğal olarak alınması gerekli polisiye önlemleri gereksiz bulmaktır.) Ama yineliyorum bu olağanüstü görgüsüz, abuk sabuk, cahil, cesur, korkak, fakir, zengin, düşüncesiz, kendi kendini ezmiş, bastırmış, sevmemiş, sadaka vermeyi rahatlama kabul etmiş ve farklı yaşayan toplum yapısından başka bir sonuç bekleyemeyiz. Bu yapıyı değiştirmek ister miyiz?
İşte bu konuda umudum yok. O zaman yaşadığımız her güne şükredeceğiz ne yazık ki.